21 Ocak 2015 Çarşamba

Yerel Literatür ve “Yeniçiftlik Köyü” (Mustafa Özcan, 21 Ocak 2015)


Yerel Literatür ve “Yeniçiftlik Köyü”

Bilindiği gibi Türkiye’de yerleşimlerin ve yörelerin yerel tarihidemografisisosyo-kültürel yapısı gibi tekil-özgül konular hakkında monografik bir literatür oluşturmak isteyen herkes çalışmasının hemen ilk aşamasında önemli düzeyde yazılı kaynak, yani literatür eksikliği ile karşılaşır. 

Diğer taraftan bulanabilen literatürden ise bu kez bunların konu içeriği ve bilgi yeterliliği yönü ile eksikliğinden şikâyet edildiğini biliyorum. Bana göre çok önemli olan bu hususa daha makalenin en başında dikkat çekmek istediğimden konuya değinmek istiyorum. 

Güney Marmara Bölgesi’ndeki yerleşim birimleri hakkında yaptığım araştırmalarda da yukarıda vurgulaman husus doğrultusundan olarak söz edersem bulduğum kitap sayısının da az olduğunu belirtmeliyim. Kabaca bir tahmin yapmam gerekirse tüm Bölge için sadece düzine ile sayılabilecek kadar kitap olduğunu –sadece- tahmin yaparak söyleyebilirim. 

Öte yandan, tahmin yaparak bir şey söylemek zorunda kalmışlığımın nedeni ise bu tür bilgilere erişmenin maalesef mümkün olamayışındandır.  Çünkü kütüphanecilik alanına giren bu tür yerel literatür ile ilgili istatistiksel veriler halen Ülkemiz için lüks sınıf bir olgu mahiyetinde bir durum sunmaktadır.  

Bu durumun kapsamının hiç olmazsa küçük bir yörede değişmiş olduğunu görerek başlığın ikinci kısmındaki hususa değinmek istiyorum. 

Yukarıda vurgulanalar doğrultusunda hazırlanmış olup Güney Marmara Bölgesi‘nin kentleribeldeleriköyleri hakkındaki yerel konuları kapsayıp benim elime geçen kitaplar arasında bilgi miktarının yeterliliği mahiyeti ile beni en çok tatmin eden yapıtın Çanakkale/Biga’nın Yeniçiftlik Köyü hakkında yazılmış “Yeniçiflik Köyü” adıyla yayımlanmış olan kitap olduğunu söyleyebilirim. 

Bu nedenle kendimde bu yapıtın tanıtımını yapmak şeklinde bir sorumluluk hissettim.

İkinci baskısı Bursa Ekin Yayınevi’nce 2014 yılı sonuna doğru yapılarak 2015 başında piyasaya sürülmüş olan yapıt, halen Biga’nın en büyük köylerinden biri olma niteliğindeki bu yerleşim yerinin tarihselekonomiksosyal ve kültürel yaşamı konu edinmektedir.  

Necdet Zeki Gezer ve Kemal Gözler tarafından diğer birkaç yöre temsilcisinin biyografik kısa metinsel katılımı ile yazılmış olan kitabın 848 sayfalık hacmi Ocak 2003’te yapılan ilk baskıya göre neredeyse üçe katlanmış olmakla birlikte beklentilere uygun olarak konu çeşitliliğinde ayni sayısal düzeyde bir değişiklik olmamıştır.

K. Gözler’ce, Köy ile ilgili olabilecek 1900 yılına dek geçen safahattaki konuların kaleme alındığı Birinci Kısım‘daki giriş ve 10 Bölüm’de ‘93’ Harbi sonrası Bulgaristan’dan gelen Muhacır ve Pomak atalarının kökeni ve Köy’ün kuruluşu ile ilgili detay bilgiler verilmekte, olaylar ve öyküler anlatılmaktadır. 

N. Z. Gezer tarafından kaleme alınmış İkinci Kısım’ın 13 Bölüm’ündeyse 1900 yılı sonrası yaşanan pek çok değişik olay konu edilerek ağırlıklı olarak Köy’deki yaşam ile ilgili olabilecek neredeyse her şeye değinen yazılı bir sosyal tarih oluşturulmuştur. 

Bu kapsamda değerlendirildiğinde yerel sosyal tarih için bir kazanım olan Yeniçiftlik kitabı bu köyden köken alanlar için olduğu kadar tüm Güney Marmara Bölgesi insanı, hatta yerel sosyal, demografik ve tarihi konularına merak salmış kişiler için de çok yararlı bilgiler ve konular içermesi yönüyle okunmaya değer monografik bir literatür mahiyeti sunmaktadır.

Mustafa Özcan (21 Ocak 2015)


17 Ocak 2015 Cumartesi

Ben Gönen’de doğdum (Nazan Bekiroğlu / Zaman Gazetesi, 14.07.2013)

Ben Gönen’de doğdum  

Hayat ile dil ve edebiyat arasındaki büyüleyici döngü karşılıklıdır.
Kimi zaman hayat değişir ardından dil ve edebiyatı da değiştirir. Kimi zaman dil ve edebiyat, hayatı değiştirir. Klasisizmin arkasında monarşik yapılanmaları, Romantizmin arkasında Fransız devrimini, Realizm arkasında sanayi devrimini görmemiz kolaydır bu yüzden. İki cihan harbinin bireyde parçaladığı iç dünya edebiyatın aynasını da boydan boya çatlatır, Modernizm bu çatlak aynada yansıtır resimlerini. Postmodernizmin insanı ise belirli bir felsefenin tek merkezine sığmaz artık, onun elinde çok odaklı paramparça bir ayna olduğundan söz etmek zor değildir. Neticede edebiyat, hayat üzerinden seyredilebilecek bir şey. Daha önemlisi hayatı seyrettiren bir ayna.
Bütün bunları Yenikapı’dan Bandırma’ya doğru hızla yol alan bir feribotun denize taraf camının önünde düşünüyorum. Gönen’e geçeceğim. “And” hikâyesinin o güzelim ilk cümlesini, -“Ben Gönen’de doğdum”- hemşehrilerine emsalsiz bir armağan gibi bırakmış, otuz altı yıllık bir ömre üç ömürlük olayı sığdırıvermiş o zarif fakat çilekeş adamın, Ömer Seyfettin’in kasabasına. Önümdeki masada bir tatil kaçamağı niyetiyle aldığım, dünya listelerinin çoksatarı. Kitabı kapatıp yana doğru itiyorum. Aylaklık zamanlarında bile gitmiyor. Filmini seyretmekle kitabını okumak arasında fark yoksa edebiyat da yok. Gözlerimi kapatıp Ömer Seyfettin’in evini, “And”da tasvir ettiği Mahalle Mektebi’ni görür müyüm görmez miyim derken bir buçuk aydır en bireysel olanımızı bile bir şekilde ilgisi dairesine almış gelişmelerin etkisinde, düşünüyorum. Geleceği görmeye çalışıyorum. Nesillerin ruhu vardır, zamanın ruhu. Bu ruh eğer yeteri kadar kuvvetle kendini gösterirse o vakte kadar dikey olarak bölümlenmesine alıştığımız damarları bu kez yatay olarak böler. O zaman farklı mecralardan akan ırmaklar bile kendilerini yatay olarak bölen çizginin altında ortak paydalarda buluşurlar. Sadece Türkiye değil, bütün dünya dalgalanıyor, hoşumuza gitse de gitmese de bu böyle. Bireysel bir edebiyatın, çok satan klişeleri üzerinde tanzim edilmiş popüler bir külliyatın yerine daha toplumsal hatta politik bir edebiyatın kendisini göstermeye başlayacağını tahmin etmek mümkün mü acaba? Bildiğim, güçlü edebi hareketler bir denizin dalgaları gibi takip ederler birbirlerini. Birinin bittiği yerde diğeri başlar. Ve hepsi yükselişe geçmek için kendi zamanını bekler. Tesadüf değildirler.
“Yeni Lisan” makalelerinin Ömer Seyfettin tarafından kaleme alınan ilki 11 Nisan 1911’de Genç Kalemler’de yayımlandığında onun teklif ettiği dilde sadeleşme hareketinin bu kadar kolay başarıya ulaşacağı akla gelmemiş olmalı. Fakat Ömer Seyfettin Türklerin şimdi yeni bir hayat devresine girdiklerinin farkındadır. O halde onlara yeni bir lisan lazımdır.
Ömer Seyfettin hayat ile dil ve edebiyat arasındaki ilişkiden hareket etmektedir. Ona göre edebiyatımız şimdiye kadar ya Doğu ya da Batı edebiyatlarını taklit etmiş, dilimiz de safiyetini kaybederek garip, yapay bir hal almıştır. Oysa şimdi artık yeni bir hayat vardır. Öyleyse yeni bir dil ve edebiyat da lâzımdır.
Gerçekten de “Sade Dil-Yeni Lisan” hareketi ideolojik muarızlarını bile saflarına çekerek kısa bir sürede başarıya ulaşır. Tanzimat ediplerince gerçekleştirilemeyen şey yarım asır sonra gerçekleşir. Bu başarı, şartların uygunluğuyla ilgilidir. Bütün dünyayı sarsan milliyetçilik akımı, Balkan kavimlerinin Osmanlı’dan sancılı kopuş süreci, hasta adamın teşrih masasına yatırılması. Kısacası II. Meşrutiyet sonrası Türkçülüğün yıldızını parlatan şey ne ise “Yeni Lisan” hareketini başarıya vasleden şey de odur.
Diğer yandan birkaç ay önce Ali Canip’e yazdığı meşhur mektuptan bu düşüncenin Ömer Seyfettin’deki evveliyatını okuruz. Anlarız ki Ömer Seyfettin ne yaptığının farkındadır. “Yeni Lisan” hareketi tam zamanında doğarken bile onda her şey bilinçlidir, tesadüfi değildir. Ali Canip’e “Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl yapalım.” demekte ve eklemektedir: “Âh büyük fikir, çalışma, azim ister.”


Nazan Bekiroğlu (Zaman Gazetesi, 14.07.2013)